Salyangozun Hayatı

Salyangozun Hayatı

Bir zamanlar Mississippi nehrinin kıyısında bir salyangoz yaşarmış. Salyangozun hayatı dingin ve huzurluymuş; ta ki bir gün bir sel baskını sonucunda nehrin suları kabarıp, zavallı hayvancık boğulma tehlikesiyle karsı karsıya kalana dek. Salyangoz canini kurtarmak için, can havliyle bir kütüğe tırmanmış ve akıntıya kapılan ama batmayan kütüğün üstünde nehrin aşağısına doğru sürüklenmiş.

Bir süre sonra kütük kıyıya vurmuş ve salyangoz sürünerek karaya çıkmış. Ancak sert bir zemin bulmayı umduğu kıyıda, kendisini çamur ve yosunların arasında buluvermiş. Bu yumuşak yüzeyde, daha azıcık ilerleyemeden, güneş çıkmış ve salyangoz, günesin sıcaklığıyla kuruyan çamurun içinde adeta kavrularak sıkışıp kalmış.

Salyangoz, sıkıştığı yerden kurtulabilmek için bir süre çabalamış çabalamasına ancak sonunda açlıktan baygın, yorgunluktan bitkin düşmüş. Tam çaresizlik ve umutsuzlukla teslim olmak üzereyken garip bir şekilde değişim geçirmeye başlamış. Bir yandan da dehşetengiz bir hızla büyüyormuş. Gövdesinin alt kısmından bacaklar çıkarken üst kısmında da bir kafa ve kollar oluşuyormuş. Kısacası, salyangoz kendini bir insana dönüşürken bulmuş.

Değişim çok geçmeden tamamlanmış ve az önce bir salyangoz olan yaratık , kusursuz bir insan formunda, nehrin kıyısında ayakta duruyormuş. Ancak bir deri bir kemik olan bu çelimsiz insan, eski gövdesiyle hissettiğinden daha açmış. Hatta, açlıktan ölmek üzereymiş. Açlığı bir yana, çırılçıplakmış ve uzuvları; bu halde korumasız bir şekilde tüm fiziksel etkilerine açıkmış. Çevresine şöyle bir bakınca havada uçuşan kuşlar ve etrafında gezinen başka hayvanlar görmüş. Ancak onlardan yiyecek ve giyecek elde etmek için ne yapması gerektiğini bilmiyormuş.

Derken, uzakta Yüce Ruh görünmüş ve ona adıyla seslenmiş. Bu güçsüz ve yardıma gereksinim duyan insana karşı, sesinde iyi ve sevecen bir ton varmış. Yüce Ruh, ona bir yay ve bir ok vererek, bunlarla nasıl geyik avlanacağını öğretmiş. Geyik öldüğünde etinin nasıl lezzetli ve besleyici bir yiyecek olabileceğini göstermiş. İnsan, eti pişirip yedikten ve böylece açlığı bastırdıktan sonra, Yüce Ruh ona; yakında soğuk rüzgarların ve yağmurların geleceğini ve kendini bunlardan koruyabilmek için giyeceğe gereksinimi olduğunu söylemiş ve öldürdüğü geyiğin derisinden giysi dikmeyi öğretmiş.

Yüce Ruh, insanın boynuna ucunda bir deniz kabuğu bulunan bir kolye geçirerek; bunun, yaratılmış tüm diğer hayvanlar üzerindeki otoritesinin, bir göstergesi olduğunu söylemiş. Yüce Ruh, sonra da ortadan kaybolmuş. Bunun ardından, insan gezinip dolaşırken, bir kunduz ile karsılaşmış ve boynuna, Yüce Ruh'un astığı deniz kabuğu kolyesini göstererek; kunduza,kendisine boyun eğmesini emretmiş. Ancak kunduz, basitçe bu buyruğa uymaktansa; insanı yasadığı inine götürmüs. İnsan, kunduzun ininde, karisi ve çocukları tarafından çok iyi karşılanmış ve çevresini dikkatlice gözlemleyerek, kendisine nasıl bir ev yapabileceğini tasarlamış.

Bu arada, kunduzun kızına aşık olan insan, ona evlenme önerisinde bulunmuş. Önerisi kabul görmüş ve hemen evlenmişler. Düğün töreni görkemliymiş. Gökteki tüm kuşlar ve ormandaki tüm hayvanlar düğüne davetliymiş. Şenlikler ve kutlamalar bir harikaymış. İste, tüm insan ırkları, bu birliktelikten dünyaya gelmiş.

Bu söylenceyi anlatan ve gezginin anlattıklarını kaydetmesine izin veren anlatıcı, sözlerini söyle tamamlamış: Diğer öyküler içinde bir tanesi vardır ki; o öykü, mutlu ve kendinden hoşnut bir yaradılışa sahip olmanın değerini anlatmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder