Ağaçların Çiçeklenme Dönemi - (Aladoğan) 21 Mart - 19 Nisan



 Ağaçların Çiçeklenme Dönemi  - (Aladoğan)  21 Mart - 19 Nisan

 Ağaçların Çiçeklenme Dönemi (Aladoğan) 21 Mart - 19 Nisan tarihleri arasında dünyaya gelen insanların hayvanlar alemindeki totemi aladoğan, bitkiler alemindeki totemi ~ateş opal~ olarak da bilinen yaldızlı opaldir. Bu dönem, -Ağaçların Çiçeklenme Dönemi-dir ve Doğu'nun Koruyucu Ruhu Wabun'un ilk ayıdır. Uğur renkleri sarı, kabileleri Fırtına Kartalıdır.

Opal taşı, kuvars gibi su karışımlı bir silisyum-dioksit bileşimidir. Opal taşına, volkanik bölgelerdeki oyuklarda ve bazı toprak katmanlarında rastlanabilir. Sıcak su kaynakları yakınlarında ve taşlaşmış bitki kökleri arasında da opal bulunabilir.

Çok değişik renklerde görülebilen opalin yüzeyi cam pırıltısında, ya da mum matlığındadır. Gözenekli bir taş olduğu için kolayca renk değiştirebilir. Bazen belirgin bir nedeni olmadan çatlayabilir ve suyunu dışarı vurur. Küçük düzenli ışınları saçan opal türüne ~kızıl iğne opali~ denir. Doğada kare biçiminde bulunan opale ~harlekin~ adı verilir. Bu taş opallerin en değerli ve ender rastlanan türüdür.

Opal taşı tıpkı firuze gibi ilkçağlardan bu yana değişik amaçlarla kullanılmıştır. Eskiden opal umut sembolü sayılır, üstünde bu taşı bulunduranların görünmez olacağına inanılırdı. Ateş opalin rengi, güneşin doğuşu ve batışındaki renklere benzetilir; güneşin, ayın, ateşin gizli güçleriyle ilişkisi olduğu öne sürülür.

İlkçağlardan bu yana bu tür özellikleriyle tanınan opalin Avrupa'da ilginç bir öyküsü vardır: Romalılar devrinde opal soyluluğun simgesiniydi. Çok değerli bir opal taşına sahip olan Romalı bir senatör, söylendiğine göre, taşı Markus Antonius'a vermektense sürgüne gitmeyi yeğ tutmuştu. Markus Antonius, öyküye göre, opal taşını Kleopatra'ya armağan etmek istiyordu...

Fransız Kraliyet tacı ve Viyana Kraliyet arması da o devirlerde opal taşıyla süslenmişti. İngiltere'de bir ara opal taşının uğursuz olduğu söylentisi çıkmış, uzun bir süre İngiliz diliyle konuşulan ülkelerde bu inanç İngiltere'de yeniden aklanıp gözde taşlar arasına girdi.

Opal taşına, Amerika'nın her yerinde rastlanabilir, ancak gerçekten değerli olanları yalnızca, ülkenin kuzey batısında bulunur.

Opalin bol bulunduğu ülkeler Macaristan, Meksika ve Avusturalya'dır. Bir bölgede değişik türden opallere de rastlanabilir, ancak genellikle her bölgede tek türden tek renk opal taşı bulunur. Siyah opallerin çoğu Avustralya kökenlidir, süt gibi beyaz ve saydam olanlar, Meksika'dan gelir. Bazı opaller suya değince, bazıları da sudan çıkarılınca pırıltısını yitirir. Saydam bir opal taşını parmağınızın arasında ovaladığınız zaman, taştan adeta küçük yıldız yağmuru saçılır.

Aladoğan-İnsanlarına, taşlar gibi, sözcüğün somut ya da soyut anlamıyla sıcak ve sürekli bir gerilimin olduğu yerlerde rastlanabilir. Bu burcun insanları sıcağı ve güneşi severler. Yoğun hareket olan yerlerden, ruhsal, fiziksel duygusal enerjilerinin böyle yerlerde zorlanmasından hoşlanırlar.

Taşları gibi onlar da çok gözeneklidir; yanlış düşüncelerle, ya da yanlış insanlarla bağlantı kurdukları zaman çabucak üzülüp dertlenirler. Çok açık yürekli insanlardır, her yeni düşünce ve görüşü benimseyip eyleme geçmeye hazırdırlar. Bazen sonradan kendileri için zararlı olacak işlere de kalkışabilirler. Eğer yanlış bir ortamda ve çok yüksek gerilim altında kalırlarsa, tıpkı taşları gibi çatlar, kendilerine ateş ve pırıltı veren yaşam güçlerini yitirebilirler.

Aladoğan-İnsanları taşları gibi ya durmaksızın çevrelerine ateşli bir enerji yayarlar, ya da içlerindeki ateşin parladığı zamanlarda şimşek gibi çakalar. Daha çok, sürekli ve düzenli bir alevle parlayan ~harlekin~ taşına benzeyenleri de vardır.

Üç türden hangisine benzedikleri, damarlarında akan yaşam ateşini dizginlemeyi ve istedikleri biçimde kullanabilmeyi ne derece öğrendiklerine bağlıdır. Enerjisini sürekli denetim altında tutabilen bir Aladoğan-İnsanına çok ender rastlanır. Böyle kişiler çevreleri için çok değerlidirler, çünkü yalnızca yeni tasarıları yaşama uygulamakla kalmaz, enerjilerinin yardımıyla işleri düzgün bir biçimde yürütmeyi ve ayakta tutmayı da başarırlar.

Aladoğan-İnsanları tıpkı taşları gibi, ufukta beliren her yeni düşünce için bir umut kaynağıdırlar. Düşünceleri yaşama geçirmekte bir katalizör rolü oynarlar. Taşları gibi güneş ve ateşle bağlantıları vardır. Fırtına Kartalı kabilesinden olduklarından bu bağlantı güçlüdür.

Kişisel duygularının bir simgesi gibi olan ayla ilişkileri işlerini biraz zorlaştırsa da, enerjilerini kullanmayı öğrenmek için buna gereksinimleri vardır. Aladoğan-İnsanlarının ateşi, genellikle diğer insanlardan daha güçlü ve yoğun olan duygu dünyalarından gelir. Fakat açıklığı, berraklığı sevdikleri için kendilerinde ve başka kişilerdeki karmaşık duygular onları korkutur.

nde, ilkbaharın birinci ayında geceyle gündüzün eşitlendiği dönemde dünyaya geldikleri için enerjileri çok coşkundur. Toprağın tüm çocukları için hızlı bir büyüme, gelişme olanağı sağlayan mevsim, bu burcun insanlarına da hızlı bir gelişim, değişim enerjisi armağan eder. Bu nedenle Aladoğan-İnsanları büyük bir uyum yeteneğine sahip gibi görünseler de, çok sık düşünce değiştirir ve daldan dala sıçrarlar.

Aladoğan-İnsanlarının bitki totemi yabani hindibayı hemen herkes tanır. Dümdüz biçilmiş çimenleri sevenler, çimler arasında pervasızca biten bu bitkiden pek hoşlanmazlar.

Parlak yeşil bir rozet gibi açan ve diş diş yaprakları olan yabani hindibanın sapı 15 cm. uzunluğundadır. Ucunda, beyaz tül gibi bir kürecik bulunan sarı bir çiçek açar. En hafif bir rüzgarda bile bu ince lifli kürecik dağılır ve tohumlar rüzgarla birlikte etrafa saçılır. Kökleri ve sapı zedelendiği zaman bitki, beyaz bir süt salgılar. Yalnızca köklerinin şifalı olduğu söylense de, bitkinin tümü çok yararlıdır.

Bahçıvanlar yabani hindibayı yok etmek için durmadan ilaç sıkacaklarına, çiçek açmasını bekleyip kökleriyle birlikte topraktan söküp çıkarlarsa, çok daha akıllıca davranmış olurlardı. Kökleri kurtulduğu zaman kahve yerine, ya da bitkisel ilaç yapımında kullanılabileceği gibi yapraklarından da olağanüstü lezzetli yapılabilir.

Biraz beklediği zaman hafif acılaşan yaprakları uyuşturucu bir etki yapar. En iyi hazırlanış biçimi, kaynatmadan önce tuzlu suya yatırmak, ya da suyunu sürekli boşaltarak birkaç kez kaynatmaktır. Yabani hindiba yapraklarında, gram başına havuç ya da salatada olduğundan yedi kat fazla A vitamini vardır. Üstelik içinde B,C,G vitaminlerinin yanısıra, kalsiyum, fosfor, demir ve kanı temizleyip alkalize eden doğal sodyum da bulunur.

Yabani hindiba kökü Amerika kıtasında olduğu gibi başka ülkelerde de bedenin boşaltım organlarının temizlenmesin ve açılması için tonik olarak kullanılırdı. Bu organları ve tüm bedeni rahatlatır. Yabani hindiba ayrıca idrar sökücü olarak ve kan şekeri dengesini sağlamakta da kullanılırdı. Yerli halklardan bazıları bu bitkinin köklerini sakinleştirici olarak kullanılırdı.

Aladoğan-İnsanları daldan dala atladıkları için, yabani hindiba gibi her yerde belirmek huyları vardır. Aladoğan-İnsanlarının enerjileri ile nasıl baş edeceklerini bilemeyen ve bu kişilerin severek çalıştıkları alanlarda ne kadar yararlı olacaklarını göremeyenler, onların bu huyundan rahatsız olabilirler. Aladoğan-İnsanlarının tükenmez enerjisi, bu enerjiyi yönlendirip kullanmayı bilen kişilerin elinde çok yararlı bir güce dönüşebilir. Aladoğan-İnsanları kendilerini anlayan ve onlara zaman ayıranlar için gerçek bir hazine gibidirler.

Aladoğan-İnsanlarının ilgilendikleri konuların, nesnelerin, düşüncelerin ve insanların açılmasına, arınmasına yardımcı olmak gibi bir yetenekleri vardır. Kendileri çok açık sözlü ve dolaysız davrandıkları için, başkalarında yalancılık, ikiyüzlülükle karşılaştıkların zaman, dürüst ve mantıklı olan Aladoğan-İnsanları çevrelerindeki olaylar hakkında da genellikle doğru bir bakışa sahiptirler. Onları dinlemesini bilenler, kendi duygu ve düşüncelerini daha açık şekilde ortaya koyabilirler.

Aladoğan-İnsanları çalışma saatleri sona erdikten sonra bile içlerindeki enerji selini denetlemekle güçlük çektikleri için, yabani hindibanın sakinleştirici, gevşetici özelliklerinden yararlanabilirler. Bu burcun insanlarının başına sık sık ~kan hücum eder~. Yabani hindibayla başka otlardan kaynatılan bir çay, bu durumda iyi gelir.

Aladoğan-İnsanları baş ağrılarına ve baş bölgesinde ortaya çıkan çeşitli hastalıklara yakalanabilirler. Ve başlarını, diğer insanlardan çok daha fazla oraya buraya çarparlar, belki de önceden çok düşünmeden bazı şeylerin içine hızla daldıkları için...

Bu konuda hayvan totemleri olan aladoğana çok benzerler. Kızıl kuyruklu bu doğan, buteo türündendir. Kanatlarının arası çok geniştir, yelpaze gibi bir kuyruğu vardır ve kırmızı kuyruklu tek türdür. 60 cm. boyunda olan bu büyük kuşun kanat arası açıklığı bazen 1,5 metreyi bulur. Tam yetişkin olmayan kuşların tüyleri kahverengidir, göğüs derilerinde kahverengi çizgiler bulunur. Üst kısmı kahverengi olan kuyrukları ancak tam yetişkin hale geldikleri zaman kızıllaşır. Kuyruğun alt kısmı, yatay kahverengi çizgilerle süslüdür. Aladoğanların açık ve koyu dönemleri vardır.

Açık dönemlerinde yetişkin kuşların göğsü, boynu ve karnı açık bir renk alır, üzerlerinde kahverengi çizgiler görülür, koyu dönemlerindeyse kahverengiye çalan siyah bir renge bürünürler. Geniş ve yuvarlak kuyrukları uçarken dikleşir. Bu kızıl kuyruklu doğana haksız bir biçimde adı verilmiştir. Pek çok çiftçi tavuklarını kapacağı telaşıyla tüfeğini ona doğrultmaktan kaçınmamıştır. Oysa son yıllarda yapılan araştırmalar aladoğanların besinlerinin ancak yüzde onunun küçük kanatlı hayvanlardan oluştuğunu ortaya koymuştur. Aladoğanlar genellikle fareler, köstebekler, sincaplar, tavşanlar ve böceklerle beslenirler. Aladoğan soyunun azaldığı yerlerde, ortalığı küçük tırnaklı hayvanların kapladığı ve ekinlere büyük zarar verdikleri görülmüştür. Bu da doğanın dengeleyici bir adaleti olsa gerek...

Aladoğanlar çıngıraklı yılan etini nedense çok severler. Ayakları pullarla örtülü olduğu için kendilerini yılanların zehirinden koruyabilirler. Ancak yılan zehirine karşı şerbetli değildirler ve çok sevdikleri bu avın peşinde koşarken, bazen kendileri kurban durumuna düşebilirler. Doğanlar bir yılan yakaladıkları zaman, ısırmasın diye önce kafasını koparırlar.

Aladoğanlar sık sık kargaların, baykuşların, şahinlerin, diğer doğanların ve arasıra ötücü kuşların saldırısına uğrarlar. Bölge paylaşımından kopan bu kavgalar taraflardan birinin yaralanması ya da ölümüyle sonuçlanır. Küçük kuşlar doğanlara ya da başka yırtıcı kuşlara saldırdıkları zaman, daha hızlı uçma avantajını kullanırlar ve büyük kuşun üstünde uçtukları sürece güvencede olduklarını bilirleri.

Aladoğanlar 14 yaşına kadar yaşayabilirler. Yuvalarını genellikle yüksek ağaçların, kaktüslerin, yucca ağaçlarının üstüne ya da yüksek kayalıklara kurarlar. İlkbaharda yuvalarına 2-3 tane beyaz, üstü açık kahverengi benekli yumurta bırakırlar. Hem dişi hem de erkek aladoğan, yavrularının bakımıyla ilgilenir. Doğanlar uzun yıllar boyunca dönüp dönüp yuvalarına gelirler. Yıllar önce Amerika da çeşitli doğan türleri vardı. Günümüzde daha çok Batı eyaletlerinde, Meksika ve Kanada'da doğanlara rastlanabildiği halde aladoğanlar, çevrelerine kolay uyum sağladıkları için, hemen her yörede görülebiliyorlar.

Doğanların uçarken çıkardıkları ses düdüklü tencerenin sesine benzer, gırtlaktan gelen bu sesi yakından nerdeyse güvercinlerin gurlamasını andırır.

Aladoğanlar çok iyi uçarlar. Gökyüzünde şaşılacak kadar uzun bir süre dolanırlar ve bu süzülüş sırasında kuyruklarıyla bedenleri arasında ilginç bir açı oluşur. Rüzgarlı bir havada onların gökyüzünün maviliklerinde keyifle uçuşmalarını seyretmek insana sevinç veriri. Özellikle çiftleşme döneminde gökyüzünde gerçek birer sanat harikası yaratırlar, uçarken yavaşça eşlerinin kanasına değer, ya da kendilerini boşluğa bırakıp metrelerce top gibi düşer, sonra birden yeniden kanatlanıp havalanırlar.

Aladoğan, Doğu'nun büyük kuşu kartalla birlikte Kızılderililerin gözünde özel bir kuştur. Pueblo kabilesi üyeleri ona ~Kızıl Kartal~ derlerdi ve kartal gibi onun da gökyüzü ve güneşle özel bağlantıları olduğuna inanırlardı.


Aladoğan çok yükseklerde uçarken bile toprağı açık seçik görebildiği için Kızılderililer, güneşe ve Büyük Ruh'a adanan dinsel törenlerde onun tüylerini başlarına takarlardı. Yağmur duasına çıkarken ve şifa törenlerinde aladoğan ve kartal tüyleri takmak eski bir gelenekti. Günümüzde bile bazı kabilelerde törenlerde ve yelpaze ile dans süsleri yapımında hala doğan tüyleri kullanılır. Ojibwa ve başka bazı kabileler, aladoğanı öncü kabileden sayarlar, bu burcun insanlarının akıllı ve ileri görüşlü olduklarına inanırlardı.

nde dünyaya gelen kişiler aladoğanlar gibi, görkemli insanlardır. Her zaman fiziksel değilse bile, ruhsal bir görkemleri vardır ve kanatlarını geniş bir açıyla açabilirler. Aladoğan-İnsanları sürekli olarak yeni işlerin, yeni projelerin, yeni düşünce akımlarının peşinde koşan usta birer avcıdırlar. Bu insanlar totemleri gibi aydınlık ve karanlık dönemler geçirirler. Aydınlık dönemlerinde neşelidirler, karşılaştıkları her şeye açıktırlar, karanlık dönemlerindeyse yalnızlarına çekilir, yaşamın kendilerine neden böyle çarpık göründüğünü bulmaya çalışırlar.

Aladoğan-İnsanları genellikle korkusuz kişilerdir, dünyanın olarak gördükleri kimselere karşı, kendi güvendiklerini hiç düşünmeden harekete geçmeye hazırdırlar.

Daha önce de belirttiğimiz gibi, Aladoğan-İnsanları ikiyüzlü ya da haksız buldukları kişilere karşı pek sabırlı değildirler. Karşılarındaki istese de istemese de, düşüncelerini yüzlerine karşı dosdoğru söylerler.

Ancak bazen kendilerinden daha güçlü yılanlara çattıkları olur ve bu gibi durumlarda kazanmak yerine yenilmek tehlikesiyle karşı karşıya kalabilirler.

Eski efsanelerde, kişiliklerinin doğru bir yorumu olmasa da, yılan yeraltı dünyasının, kartal ve aladoğan da dorukların temsilcisi olarak görülür. Bu iki hayvanın düşman olarak görülür. Bu iki hayvanın düşman olarak görüldüğü çağlardan beri aladoğan ve yılan insanlarının bir araya geldikleri zaman bazı zorluklarla karşılaşmaları doğaldır. Ancak bu kişiler hem kendilerini, hem de karşılarındakini tanıyarak, birbirleriyle çatışmakla kalmayıp birbirlerini tamamlayabileceklerini de anlayabilirler.

Aladoğanların zehirden kurtulmak için yılanların kafasını koparmak gibi, Aladoğan-İnsanları da tehlikeli gördükleri insanlara karşı çok acımasızca hareket ederler. Bu durumda tanıdıkları tek ilke ilkesidir. Kızdıkları zaman yaralayıcı sözleri tıpkı keskin bir pençe gibi insana acı verir.

Küçük kuşların uçuş sırasında bazen aladoğana saldırmaları gibi, Aladoğan-İnsanları da yani bir iş ve düşünce peşinde kanatlanırken onları ya da birdenbire ortaya çıkan enerjilerini kavrayamayan bazı kişilerin saldırısına uğrayabilirler. Bu tür karşılaşmalar her zaman kavga ve yaralanmayla sonuçlanmaz, bazen anlaşmazlıkları ortadan kaldıran çok yararlı tartışmalara yol açabilir. Aladoğan burcundan arkadaşı olanlar, onları severler ve güvenirlerse, yaşam içindeki süzülüşlerini de büyük bir zevkle izleyebilirler. Bu durumlarda Aladoğan-İnsanlarının çevrelerine yaydıkları güç ve enerji başkalarına onlarla birlikte kanatlanmış olduğu duygusunu verir. Aladoğan-İnsanları böyle uçarken düşün ve ruh dünyasında yaptıkları akrobasilerle, yaşamın bazen bulutlar arasında kalan gerçeklerini kendileri gördükleri gibi başkalarına da gösterirler.

Aladoğan-İnsanlarının yaşam alanı gökyüzüdür. Yükseklerden bakarak yeryüzünde nasıl davranacaklarına karar verirler. Onların gücü, yeni düşünceleri ve işleri gerçekleştirebilmelerinden, yolundan çıkmış işleri yeniden rayına oturtmalarından gelir. İçlerinde iyi şeyler yapmak için sürekli bir istek vardır. Her şeyin en doğru biçimde gelişip serpilmesini isterler.

Aladoğan-İnsanlarının doğuştan gelen bir iyimserlikleri, güçlü bir istemleri, işleri istedikleri biçime getirme konusunda korkunç bir dirençleri vardır. Bağımsız düşünen kişilerdir, düşünce ve duygularında çok açık, dürüsttürler. Davranışları biraz aceleci gibi görünse de, herhangi bir konuda karar verip harekete geçmeden önce mutlaka her yönüyle düşünmüşlerdir.

Olaylar karşısındaki davranışları ve yapıları, henüz konuşmaya başlayan bir çocuk kadar taze, açıktır. Ancak yine tıpkı küçül bir çocuk gibi dikkatlerini biraz zor toplarlar ve bazı işlere duydukları ilgiyi daha başındayken kaybederler. O işin gerçekten yürüyüp yürümeyeceğini anlayana kadar beklemeye bile gerek duymazlar.

Enerjilerini dengede tutabilmek için biraz sabırlı ve kararlı olmayı öğrenmeleri gerekir.

Aladoğan-İnsanları totemleri gibi bulutların üstünde gezinebilirler ve evren ile daha yakın ilişki kurabilirler. Ancak çoğu kez yeryüzü işlerine öyle dalarlar ki bu ruhsal yeteneklerini unuturlar. Güçlerini dengelemek için bu yönlerini koruyup güçlendirmeleri gerekir.

Açık ve uzak görüşlülükleri, enerjiyle iyi birer yönetici olabilirler, ancak bunun için enerjilerini yönlendirmeyi ve bir işte kendilerine gereksinim duyulduğu sürece kalmayı öğrenmeleri gerekir. Enerjilerini denetlemeyi başarırlarsa yapamayacakları hiçbir iş, aşamayacakları hiçbir engel yoktur, ancak bunu öğrenmeleri uzun sürer ve bu süre içinde duygu dünyalarında birçok karanlık dönemden geçmek zorundadırlar.

Aladoğan-İnsanlarının uğur renkleri sarıdır. İlkbahar güneşinin yabani hindiba çiçeğinin sarısı olan bu renk, olanların aydın niteliklerini kullanmalarına ve düşüncelerini bilgiye dönüştürmelerine yardım eder. Aynı zamanda karşılaştıkları insanlara ve nesnelere karşı açık olmalarını sağlar, yapılarından gelen neşe, sağlık ve ruhsal iyimserliklerini daha da güçlendirirler. Aladoğan-İnsanları, sık sık kafalarıyla duvara toslama özellikleri bir yana bırakılırsa, sağlıklarına dikkat ettikleri sürece dayanıklı ve sağlam yapılı insanlardır.

Fırtına Kartalı kabilesi onların, enerji ve kararlılıklarına daha da artırır. Bu burcun insanları bir noktada takılıp kalmamaya, yanıp kül olmamaya, aynı kabilenin diğer üyelerinden çok daha fazla dikkat etmelidirler. Kabilelerinden gelen enerjiyi dizginleyerek, içlerindeki ateşi çevrelerindeki insanlara ve olgulara sürekli bir ısı ve ışın kaynağı gibi yaymayı öğrenmelidirler.

Doğu'nun Koruyucu Ruhu Wabun'un ilk ayında doğan bu kişiler, Wabun'un armağanı olan kavrayış yetenekleriyle, enerjilerini dizginleyebilirler. Yine Wabun'un etkisiyle, enerjilerini yönlendirerek, kendilerini ve çevrelerindekini ruhsal bir gelişim sürecinden geçirmeyi başarabilirler.

Bu burcun insanları çocukluk çağlarında çok hırslıdır ve onarlı kontrol altında tutmak çok zordur. Aynı burcun yetişkinlerinden çok daha fazla bir enerjiye sahiptirler, onlarla başa çıkmak için çok uğraşmak gerekir. Neşeli, dürüst, uyanık çocuklardır ve zaman zaman dinlenmeleri sağlanırsa, bünyeleri oldukça sağlamdır. Yeterince dinlendirilmezlerse, çeşitli bağırsak enfeksiyonlarına, üşütmelere, sinirsel hastalıklara ya da baş ağrılarına yakalanabilirler.

Aladoğan-İnsanları her yeni konuda duygularını heyecan ve coşkuya ana-baba olurken de gösterirler. Ancak enerjilerini de çabucak kaybedebilirler ve çocuklar, en azından duygusal alanda kendilerini tek başlarına kalmış gibi hissedeler. Anne ve babalarıysa, o sırada kendilerine daha ilginç gelen yeni bir konu peşinde koşmaya başlamıştır bile. Çocuklarına her zaman dostça ve adil bir şekilde davranırlar, yanlış bir yol tuttuklarını hissettikleri zaman onları anında uyarırlar. Ancak çocuklarına tıpkı arkadaşlarına davrandıkları gibi davrandıkları için bazen yeterli duygusal desteği veremedikleri olur, oysa çocukların buna gereksinimi vardır.

Doğuştan arkadaş yanlısı ve iyi geçinilen kişiler oldukları için, hemen herkesle çok kolay anlaşabilirler. Ancak kendileri gibi Fırtına Kartalı kabilesinden Mersinbalığı ve Wapiti-İnsanlarıyla daha çabuk dost olabilirler. Kelebek kabilesinden olan Geyik, Karga ve Susamuru-İnsanlarıyla çok iyi anlaşırlar. Kişisel bütünleşmelerini Karga-İnsanlarında bulurlar.

Diğer insanlar Şifa Çemberinde bu burcun döneminden geçerken, varlıklarının derinliklerinde yepyeni güçler bulurlar ve yeryüzünün çeşitli olgularını daha iyi kavrayıp bu olgularla uğraşabilirler. Aynı zamanda içlerinde gizli kalmış önderlik yeteneklerini de fark ederler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder