Evcil turna kuşunun öyküsü
Bir zamanlar kabilesiyle birlikte kalabalık köyünde yaşamak yerine karısı ve çocuklarıyla ormanın derinliklerinde oturmayı tercih eden bir adam varmış. Çocukların en büyüğü (bir erkek) yirmi yaşındaymış ve ünlü bir avcının oğlu olarak, zamanının çoğunu ormanda av peşinde koşarak geçiriyormuş.
Bir gün dolaşırken içinde sadece bir yavru turna kuşunun olduğu bir turna yuvası bulmuş. Herhalde yavruların geri kalanını tikli ya da gelincik yemiş olmalıymış. Çocuk kendi kendine, "Bu zavallı küçük turnayı eve götürüp bebeğimiz gibi büyütelim. Burada bırakırsam zavallıyı aç tilkiler yiyecek muhakkak" demiş. Yavru kuşu eve götürmüş ve neredeyse beş yaşındaki kız kardeşinin boyuna gelene kadar büyütmüş.
Kuş insanlarla birlikte onları ailesi diye bilerek büyümüş. Konuşamasa da, çocukların bütün oyunlarına katılıyormuş. Daha önce söylediğimiz gibi, ailenin babası büyük bir avcıymış. Eve her zaman elinde geyik, antilop, bufalo ya da kunduz etiyle dönermiş, ama bir gün her şey değişmeye başlamış. Av hayvanları başka yerlere göç etmiş, asla ıska geçmeyen (Kutesan) ölümcül atışları artık sürü bulamamaya başlamış. Avcı bir sabah, sanki yer yarılmış da yerin dibine girmiş gibi ortadan kaybolan hayvanlardan birini bulurum umuduyla, yola düşmüş. Bütün gün dolaşmış ama boşuna. Çadıra döndüğünde akşamın bir hayli ileri bir saatiymiş. Yorgunluktan neredeyse ölü gibiymiş. Aceleyle bir fincan kiraz çayı içmiş, uzanmış ve düşlerin tatlı dünyasına dalmış. Biraz sonra çocuklar da dönmüş, zavallı kadın oturup sevgili çocuklarını aç kalmaktan nasıl kurtaracağını düşünmeye başlamış. Gecenin bir vakti birden bir turna çığlığı havayı yarmış. Yavru turna aniden kalkmış, dışarı çıkmış ve karşılık vermiş. Çığlık atan turna, yavru turnanın babasıymış ve tilkiden oğluyla dostlarının aç olduğunu öğrenince kabilenin av sahasının üstünde uçmuş, iyi avlar bulup çok zorlanmadan büyük miktarda yağ toplamış. Sonra avcının çadırının üstüne gelmiş ve yağı yere bırakmış. Yavru turna da yağı alıp evin hanımına götürmüş.
Sabah uyandıklarında ailesine güzel bir sürpriz yapmak isteyen kadın bir ateş yakmış, kor haline getirmiş ve yağı pişirmeye hazırlanmış, erimiş yağ çok güzel olurmuş. İşiyle meşgulse de, bir yandan da ormandan gelebilecek yabancı seslere karşı kulakları açıkmış, ormanda genellikle düşmanlar dolaşırmış. Tavaya yağı atıp eritmeye başlamış. Yağ eriyince çadırın içini yansıtan bir ayna haline gelmiş.
İşi bitmek üzereyken yaklaşan ayak seslerine benzeyen sesler duymuş. Yüreği göğüs kafesinin içinde davul gibi vurmaya başlamış, ama sessizce oturmaya devam etmiş, çığlık atmamak için kendini kontrol etmeye çalışmış. Böylece bu akıllı kadın bir düşmana karşı gereken en akıllı şekilde davranmış. Ayak sesleri giderek yaklaşmış, kadın sonunda tavadaki yağda çadırın kapısını yavaşça aralayan bir el görmüş, el sanki önce uyuyan baba ile çocukları, sonra da ateşin başındaki kadının birer birer saymış. Düşman, ateşin başında çok meşgul görünen kadının kendisini görmüş olabileceğini hiç aklına getirmemiş. El yavaşça çekilmiş, ayak sesleri biraz uzaklaşmış ve bir bozkır kurdunun uluması duyulmuş. (Kurt uluması, keşif için gönderilen gözcülerin savaş gruplarına düşmanı buluklarını gösteren bir işarettir.)
O zaman kadın kocasıyla çocuklarını uyandırmış. Derin uykudan böyle birdenbire uyanan kocası şaşkınlıkla karısına neden onu uyandırdığını sormuş. Kadın görüp işittiklerini anlatmış. Sonra turnayı bir battaniyeye sarmış, başına da eski bir bufalo derisini şapka gibi oturtmuş. Ateşteki odun yığınını göstererek hayvana, aile geri dönene kadar çadırın etrafında dolaşmasını işaret etmiş, kendileri de sanki erimiş yağa koymak için ot aramaya çıkmış gibi yapacaklarmış. Aceleyle eteğini ortada toplayıp bağlamış ve bebeği içine koymuş, sonra üç yaşındaki oğlunun elini yakalamış ve sırtına almış. baba da diğer ikisini ve büyük oğlunu yanına katmış.
Hemen çadırdan çıkıp evlerinin batısındaki tepenin ardında buluşmak üzere, üç yöne dağılmışlar. Çadırın içindeki ateşin yansımaları çadırın çevresinde koşuşan zavallı turnayı gösteriyormuş onlara. Battaniye ve başındaki şapkayla bir çocuk görünüyormuş. Birden korkunç Crow Kızılderililerinin olduğu taraftan silah sesleri duyulmuş. Saldırganlar çadırı boş bulunca büyük bir hayal kırıklığına uğrayıp ormanın derinliklerine çekilmiş.
Aile ertesi sabah turnaya ne olduğunu anlamak için geri dönmüş. Dostlarını kurtarmak için yaşamını feda eden zavallı hayvan çadırın yanında paramparça yatıyormuş.
Şef Seattle'in Buyuk Baskana Yazdigi Mektup (1854)
-
*Şef Seattle'ın MektubuŞef Seattle'in Buyuk Baskana Yazdigi Mektup (1854)*
*Suquamish Kabilesinin lideri olan Sef Seattle 1786'da...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder