Ayı İle Tavşanın Bufalo Avı
Bir zamanlar ayı ile tavşan komşuymuş. Tavşan iyi bir atıcıymış., çok beceriksiz olan ayı ise ok atmayı beceremezmiş. Ayı tavşana karşı çok kaba davranırmış. Her sabah tavşana seslenip, “Okunla yayını al da benimle tepenin öbür tarafına gel. Büyük bir bufalo sürüsü otluyor. Benim için birkaçını vurmanı istiyorum, çocuklarımın canı et çekiyor” dermiş.
Reddederse ayının öfkesini uyandıracağından korkan tavşan mecburen kabul eder, ayıyla gidip aç aileyi doyurmak için birkaç bufalo vururmuş. Gerçekten de, o kadar çok hayvan öldürürmüş ki, ayıyla ailesi karınlarını doyurduktan sonra bir sürü et artar, hepsini paketleyip evlerine taşırlarmış. Çok açgözlü olan ayı tavşanın etten almasını istemez ve, “Tavşan, hadi eve dönelim, sonra biz gelip kalan eti alırız” dermiş.
Ayı bütün kanı toprağa sıçratır ve kurumasına neden olurken zavallı tavşan avcılığının sonunda bir yudum kan bile içemezmiş. Bütün gün süren zorlu bir çalışmadan sonra eve aç dönermiş.
Ayı beş çocuk babasıymış. En küçükleri tavşana karşı çok nazikmiş. Anne ayı küçük çocuğunun çok spor yaptığını bildiğinden ona fazladan büyük bir parça et verirmiş. Küçük ayı bunu yemezmiş, dışarı çıkar et parçasıyla top gibi oynar, eti tavşanın evine doğru atar ve kapıya varınca sert bir tekmeyle etten topu tavşanın evinin içine gönderirmiş, böylece zavallı tavşan yemek payını baba ayıdan habersiz alırmış.
Küçük ayı arkadaşı tavşanı hiç unutmazmış. Baba ayı sık sık yavrusunun her yemekten sonra neden dışarı çıktığını merak edermiş. Giderek kuşkulanmaya ve yavru ayıya nerede olduğunu sormaya başlamış. “Ah dışarıda, evin etrafında top oynuyorum, oynamaktan yorulunca da et topumu yiyip geliyorum.”
Küçük ayı, arkadaşı tavşanı açlıktan ölmekten koruduğunu babasından saklamak konusunda çok dikkatliymiş. Yine de yavrudan kuşkulanan baba ayı, “Çocuğum, herhalde her yemekten sonra tavşanın evine gidiyorsun” demiş.
Diğer dört yavru çok güzelmiş, ama en küçükleri biraz çelimsizmiş, kürkünün kirli kahverengi tüyleri biraz kaba ve kısaymış. Üç büyük kardeş küçük yavruya çok kötü davranıyormuş, ama dördüncüleri her zaman küçüğün tarafını tutar ve ona çok iyi davranırmış.
Tavşan baba ayının işlerinden ve kabalıklarından çok yoruluyormuş. Ayı Bey’in onu bu kadar çok kullanmasını önlemek için durmadan planlar yapıp duruyormuş. Bir sabah erkenden Ayı Bey Tavşan’ın kapısında bitmiş.
“Bana bak, Tavşan, bütün etimiz bitti. Şu tepenin yamacında da büyük bir bufalo sürüsü otluyor. Okunla yayını al da benimle gel. Benim için birkaç tane vurmanı istiyorum.”
“Peki” demiş, Tavşan ve ayıyla gidip altı bufalo vurmuş. Ayı etleri parçalamakla meşgulken Tavşan hiç olmazsa birkaç damla kan yudumlama fırsatını ele geçiririm diye düşünerek ayının yanında bekliyormuş. Ayı, tavşan bir şey yemesin diye çok dikkatliymiş. Ama bütün dikkatine rağmen bir damla kan ayaklarının dibine damlamış. Pıhtıyı gören tavşan hemen yakalayıp koynuna saklayıvermiş. Biraz sonra evine gittiğinde kan vücudunun sıcaklığıyla iyice katılaşmış ve o kadar aç olan tavşan atıldığı büyük riske rağmen kanı içememiş bile.
İyice hayal kırıklığına uğrayan tavşan yere çökmüş ve baca deliğine bakmaya başlamış. Düştüğü duruma sıkılarak kan pıhtısını aldığı gibi baca deliğine fırlatmış. Bunu yaparken “Ate, ate!” (Baba, baba) diye bir çocuk çığlığı duymuş. Dışarı çıktığında iri bir bebek bulmuş. Bebeği içeri almış ve onu da bacaya doğru fırlatmış. O sırada bebek “Ate, ate, he-cun-sin-lo (Baba, baba lütfen yapma) demiş. Ama bebeği tekrar tekrar atıp tutmuş. Üçüncü atışında önünde gülümseyen yakışıklı bir genç belirmiş. Tavşan genci evlat edinmiş ve eve almış, evinin başköşesine oturtmuş ve “Oğlum, iyi,dürüst, dosdoğru bir insan olmanı istiyorum. Çok güzel bir elbisem var, onu sana vereceğim” demiş.
Sözünü tutup içi oyuk bir ağaçtan bir çanta çıkarıp açmış, kar gibi beyaz ince güderiden, kirpi oklarıyla hazırlanmış bir gömlek çıkarmış. Boncuklarla süslü bir çift de kırmızı tozluk varmış. Mokasenler renkli tüylerle işliymiş. Güzel bir samur ceket. Çocuğun güzel kara buklelerine beyaz gelincik derisi bağlamış. Ortasına muhteşem bir kartal tüyü yerleştirmiş. Ham deriden bir yay ve içinde çakmaktaşından bir sürü ok olan bir sadak vermiş.
Tavşan oğlunu böyle güzelce giydirmiş, sonra oturup sevgiyle yakışıklılığına bakmış. Oğlunun Ayı’dan kurtulmasına yardım etmesi için gönderildiğini seziyormuş. Öyle de olmuş.
Oğlunun gelişinin ertesi sabahı baba Ayı tekrar kapıya gelip bağırmaya başlamış: “Seni tembel, çirkin tavşan, kalk da dışarı çık hadi. Benim için birkaç bufalo daha vurmanı istiyorum.”
“Kim bu, sana böyle hakaret eder gibi konuşan da kim, baba” diye sormuş oğlu.
“Buralarda yaşayan bir ayı, ailesi için bufalo avlarım, ama öldürdüklerimin bir damla kanını bile vermez bana, oğlum, bunun için evde sana verebileceğim hiç yiyecek yok.”
Delikanlı Ayı ile tanışmaktan rahatsız olmuş, ama Tavşan ayıyla ava çıkana kadar beklemesini öğütlemiş. Oğlu söz dinlemiş, avın bittiğine kanaat getirdiği zaman dışarı çıkmış ve Ayı’nın etleri parçaladığı yere gitmiş.
Arkasında yabancı bir gölge fark eden Ayı dönüp baktığında tavşanın yakışıklı oğlunun korkusuz gözleriyle karşılaşmış.
“Bu da kim” diye sormuş zavallı küçük Tavşan’a.
“Bilmiyorum” demiş Tavşan.
Sonra Tavşan’ın oğluna “Kimsin sen” diye sormuş.
“Nereden geliyorsun?”
Tavşan’ın oğlu cevap vermemiş, bunun üzerine “Defol buradan hem de hemen” demiş Ayı.
Tavşan’ın oğlu bu sözlere kızmış, hemen yayına bir ok takmış ve ayının yüreğine atmış. Sonra Anne Ayı’ya dönüp onu da öldürmüş. Ortalık kızışınca Tavşan bağırmış: “Oğlum, oğlum iki küçüğü öldürme. En küçükleri beni açlıktan ölmekten kurtardı, onun büyüğü de iyidir, küçük kardeşini sever.”
Böylece küçük kardeşlerine kötü davranan üç büyük ayı kardeş de bencil ana babalarıyla aynı kaderi paylaşmış.
İşte ayıların çift dolaşmasının nedeni budur.
Şef Seattle'in Buyuk Baskana Yazdigi Mektup (1854)
-
*Şef Seattle'ın MektubuŞef Seattle'in Buyuk Baskana Yazdigi Mektup (1854)*
*Suquamish Kabilesinin lideri olan Sef Seattle 1786'da...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder