Kutsal Mahoe
Derler ki;
“Başlangıçta hiçbir şey yokmuş ve Büyük Ruh Maheo boşlukta yaşıyormuş. Etrafına bakmış; ama görünürde hiçbir şey yokmuş. Bir şeyler dinlemek istediğinde o da yokmuş. Hiçbir şeyliğin içinde yapayalnız, yalnızca bir Maheo var imiş.
Maheo’ nun gücü büyükmüş. Gücünün varlığı bir Evren’ miş. Güç’ ün ne yararı var, diye sormuş Maheo kendi kendine, bir dünya ile içinde yaşayan canlıları yaratmak üzere kullanılmayacak olduktan sonra?
Sonunda Maheo, Güç’ ü ile göle benzeyen; ama tuzlu olan büyük bir su yaratmış. Bugüne kadar süregelmiş bütün yaşamı bu tuzlu sudan çıkarabileceğini biliyormuş. Maheo böyle istemiş ve artık gölün kendisi yaşam olmuş. Maheo da surun serinliğini hissedebiliyor, dudaklarında tuzun keskin ve acı tadını duyabiliyormuş.
“Suda canlılar olmalı” demiş Güç’ üne Maheo ve istediği olmuş. Önce balıklar, sonra kumda ve çamurda yaşayan midyeler, salyangozlar ve karavidelere şekil vermiş.
Daha sonra da suyun üzerinde yaşayan canlılar istemiş. Artık, kazlar, yaban ördekleri, çaburcunlar, deniz kırlangıçları, ve gavialar varmış. Maheo, şimdi onların kanat çırpışlarını ve ayak şıpırtılarını duyabiliyormuş karanlıkta. Ardından yaratılan şeyleri görmek istiyorum diye kararını dile getirmiş Maheo.
Yine istediği olmuş. Işık, önce doğuda beyazlanmış ve ağarmış, sonra gökyüzünün ortasını doldurana kadar altın rengini almış ve kuvvetlendirmiş, bütün ufuk boyunca yayılmış. Maheo, ışığı seyrederken ışığın yardımıyla da balıklara, kuşlara ve gölün dibinde yatan kabuklu hayvanlara bakmış.
Maheo, tüm içtenliğiyle, bütün bunlar ne güzel, diye düşünmüş. Daha sonra beyaz bir kaz, Maheo’ nun bulunduğu yer sandığı gölün üzerindeki boşluğa doğru sularını şapırdatarak gelip: “Ben Sen’ i göremiyorum; ama Sen ‘in var olduğunu biliyorum.” demiş ve devam etmiş:
“Sen’ in nerede olduğunu bilmiyorum, ama Sen her yerde olmalısın. Dinle beni Maheoi Sen’ in yarattığın ve üzerinde yaşadığımız bu su iyi; fakat kuşlar balıklara benzemiyor. Bazen yüzerken yoruluyoruz. Bazen sudan çıkmak istiyoruz.”
“Öyleyse uç!” demiş Maheo ve kollarını sallamış. Bütün su kuşları havaya yükselebilecek hızı kazanıncaya kadar gölün yüzeyinde kaymaya başlamışlar. Gökler, kayıp giden bu su kuşlarıyla kararmış.
Kuşlar, gökyüzüne karşı, canlı şekiller olarak kıvrılıp dönerken Maheo: “Işıkta kanatları ne güzel!” demiş Güç’ üne.
Gölün yüzeyine ilk dönüp inen Gavia olmuş ve Maheo’ nun yakınında olduğunu bildiği için etrafına bakarak: “Maheo!” demiş. “Uçabilmemiz için bize gökyüzünü, ışığı; yüzebilmemiz için suyu yarattın.
Başka bir şey istememiz nankörlük olur; fakat yine de istiyoruz. Yüzerken ve uçarken yorulduğumuz zaman yürüyebileceğimiz ve dinlenebileceğimiz kuru ve katı bir yer arıyoruz. Yuvalarımızı yapmamız için bir yer ver bize, lütfen Maheo!”
“Öyle olsun.” diye yanıtlamış Maheo. “Fakat böyle bir yer yapmak için sizin, hepinizin yardımı gerekli.
Ben kendi başıma dört şey yarattım: Su, ışık, göklerin havası ve sudaki canlılar. Gücüm kendi başıma yaratmam için yalnızca bu kadar olduğundan, daha başka şeyler de yaratmam gerekiyorsa şimdi sizin yardımınıza gereksinmem var.”
“Sana nasıl yardım edebiliriz, söyle.” demiş sudaki bütün canlılar. “Söylediğin şeyleri yapmaya hazırız.”
Maheo elini uzatarak seslenmiş: “En kocaman ve en hızlı olanınız toprağı bulmaya çalışsın önce.” Bunun üzerine beyaz kaz O’ nun yanına gelmiş: “Denemeye hazırım!” Kendisini suya atarak bembeyaz bir nokta oluncaya dek yüzmüş. Sonra da aydınlığın berraklığında kapkara bir nokta gibi görününceye kadar gökyüzüne yükselmiş. Uzun zaman geçmiş. Beyaz kaz geri döndüğünde Maheo:
“Ne getirdin bize?” diye sormuş. Beyaz kaz, üzüntüyle iç geçirerek yanıtlamış: “Hiçbir şey. Hiçbir şey getirmedim.” Sonra Gavia denemiş, arkasından da yaban ördeği. Her biri geri döndüğünde ve Mahoa, ne getirdiğini sorduğunda “Hiçbir şey” diye yanıt vermişler.
En sonunda su yüzünde çabuk çabuk yalpalayarak arada sırada küçücük bir balığı yakalamak için başını suya daldırıp çıkaran küçük su tavuğu gelmiş ve “Maheo!” demiş.
“Başımı suyun altına soktuğumda çok daha aşağılarda bir şey görür gibi oluyorum. Bilmiyorum; ama belki de aşağılara, ona doğru yüzebilirim. Kardeşlerim gibi uçamam ya da dalamam. Bütün yapabildiğim şey yüzmek; fakat bildiğim en iyi bir biçimde aşağıya yüzüp gidebildiğim kadar derinlere giderim. Deneyebilir miyim, lütfen, Maheo?”
“Küçük kardeş…” demiş Maheo. “Hiç kimse yapabileceği en iyi şeyden daha fazlasını yapamaz. Ben bile sudaki bütün canlıların yardımını istedim. Elbette deneyeceksin. Bütün bu denemelerden sonra yüzmek, dalmaktan belki daha iyidir. Dene, küçük kardeş ve ne yapabileceğini gör.”
“Heh-heh! Teşekkürler Maheo!” demiş küçük su tavuğu ve başını suyun altına sokarak gözden kaybolmuş.
Çok, çok, çok uzun zaman geçmiş. Neden sonra Maheo ile diğer kuşlar su yüzeyinin altında yavaş yavaş hareketlenen kara bir nokta görmüşler. Küçük su tavuğunu, tuzlu gölün dibinden yukarı doğru yüzerek yüzeye ulaştığında kapalı gagasını yukarı, ışığa doğru uzatmış; ama açmamış.
“Getirdiğin şeyi ver bana.” demiş Maheo. Su tavuğu gagasını aşağı eğerek açmış, böylecek küçük bir parça çamur Maheo’ nun eline düşmüş. Maheo istediğinde bir insan biçimini alabiliyormuş. “Gidebilirsin küçük kardeş. Teşekkür ederim, getirdiğin şey seni daima korusun!” demiş Maheo.”
Ve böyle olmuş, böyle de sürüp gitmektedir, zira su tavuğunun eti hâlâ çamur tadındadır. Ne insanlar ne de hayvanlar mecbur kalmadıkları zaman dışında su tavuğu yemezler.
“Maheo, el ayaları arasında çamur topağını yuvarlayınca çamur gitgide büyümeye başlamış ve çamuru elinle tutamayacağı kadar çoğalmış. Çamuru koyacak bir yer bulmak için etrafına bakınmış, etrafında su ve havadan başka bir şey yokmuş.
“Sudaki canlılar, gelin ve bana yine yarıdm edin.” diye seslenmiş Maheo. “Bu çamuru bir yere koymam gerekiyor. İçinizden biri bunu sırtına koymama izin vermeli.”
Bütün balıklar ve diğer bütün suda yaşayan canlılar yüzerek Maheo’ ya gelmişler ve o çamuru taşımaya uygun birini bulmaya çalışmışlar. Midyelerin, salyangozların, karavidelerin sırtları sertmiş; ama kendileri çok küçükmüş.
Balıklar çok darmış ve sırt yüzgeçleri çamura saplanarak onu parçalıyormuş. Sonunda geriye tek bir su yaratığı kalmış. “Kaplumbağa Büyükanne?” diye sormuş Maheo. “Bana yardım edebilecek misin?”
“Çok yaşlıyım ve çok yavaş hareket edebiliyorum; ama denerim.” diye cevap vermiş kaplumbağa. Maheo, bir tepe şeklini alana kadar çamuru onun sırtına yığmış. Kaplumbağa görünmez hâle gelinceye kadar da çamuru büyüterek düzleştirmeye devam eden Maheo:
“Yeryüzü bizim Büyükannemizi olarak tanısın ve yeryüzünü sırtında taşıyan Büyükanne, su altında toprağın üzerinde ya da altında yabancılık çekmeyen tek varlık, herhangi bir yere dilediği gibi, yürüyerek ya da yüzerek giden tek canlı olsun.” demiş. ”
Ve böyle olmuş, böyle de sürüp gitmektedir, zira tüm dünyanın ve tüm insanların olanca ağırlığını sırtlarında taşıdıkları için Kaplumbağa Büyükanne ve onun soyundan olanların hepsi de çok yavaş yürümek zorundadırlar.
“Artık su olduğu gibi, toprak da oluşmuş bulunuyormuş; fakat ne varki toprak çorakmış. Maheo: “Toprak Büyükannemiz bir kadın gibi verimli ve bereketli olmalıdır. Yaşamı doğurmaya başlasın. Yardım et bana Güç’ üm!” demiş Güç’ üne.
Maheo bunları söyleyince çimenler ve ağaçlar Büyükanne’ nin saçları olarak çıkmaya başlamış. Çiçekler, onun parlak süsleri olmuş, meyveler ve tohumlar yeryüzünün bütün bunlara karşılık olarak Maheo’ ya verdiği armağanlar olmuş.
Kuşlar yoruldukları zaman toprağın elleri üzerinde dinlemeye gelmiş, balıklar onun eteklerine yanaşmış. Maheo, Toprak Kadın’ a bakmış ve onun çok güzel olduğunu , kendisinin şimdiye kadar yarattığı şeylerin en güzeli olduğunu düşünmüş.
“O yalnız kalmamalı” diye de düşünmüş Maheo. “Ona kendimden bir şey vereyim de böylelikle onun yanında olduğumu ve kendisini sevdiğimi bilsin.”
Maheo’ nun eli sağ tarafına uzanmış ve bir kaburga kemiği çıkarmış. Kemiğin üzerine nefes vererek Toprak Kadın’ ın bağrına yavaşça yatırmış. Kemik canlanmış, kımıldamış, dikilmiş ve yürümüş.
Yaratılan ilk adam olmuş. “Bir zamanlar benim, boşlukla yapayalnız olduğum gibi, o da, Toprak Büyükanne de yapayalnız.” demiş Maheo. “Yalnız olmak, hiçkimse için iyi bir şey değil.”
Bundan dolayı sol kaburga kemiğinden bir insan kadın yapmış ve adamın yanına yerleştirmiş. Böylece Toprak Büyükanne üzerinde, Büyükanne’ nin ve Maheo’ nun çocukları olan iki kişi oluşmuş. Bunlar beraberce mutlu olmuş ve Maheo da onları seyrederken mutluluk duymuş.
Bir yıl sonraki İlkbahar’ da ilk çocuk doğmuş. Yıllar geçtikçe başka çocuklar olmuş. Kendi hayatlarını yaşamışlar ve birçok kabile kurmuşlar.
Bu olaydan sonra Maheo, toprak üzerinde gezinen insanların zaman zaman bazı gereksinmeleri olduğunu anlamış.
Böyle zamanlarda, Güç’ ün yardımıyla, insanları beslemek ve onlara bakmak için hayvanları yaratmış. Yiyecek ve elbise yapmak için onlara geyikler, süslerini yapmak için de oklu kirpiler, açık ovalarda hızlı ceylanlar ve toprakta yuva yapan kır köpekleri vermiş.
Sonunda Maheo, Güç’ ü Neden’ e, bir tek hayvanın, diğer bütün hayvanların hepsinin yerini tutabileceği düşüncesini söylemiş ve onlara yaban sığırını (bufalo) yaratmış. ”
Maheo, hâlâ bizimle birlikte. Bütün canlılarını ve yaratmış olduğu bütün evreni seyrederek her yerde bulunmaktadır o. Maheo, tüm iyilik ve tüm yaşamdır, O Tanrı’ dır. Aynı zamanda da koruyucu ve öğreticidir. Hepimiz bu dünyada Maheo’ nun sayesinde bulunmaktayız.
Şef Seattle'in Buyuk Baskana Yazdigi Mektup (1854)
-
*Şef Seattle'ın MektubuŞef Seattle'in Buyuk Baskana Yazdigi Mektup (1854)*
*Suquamish Kabilesinin lideri olan Sef Seattle 1786'da...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder