“Saynday yolda yürüyormuş ve yürürken kırmızı karınca ile karşılaşmış. O günlerde kırmızı karıncalar, Kiowalı kadınlarının çoğu gibi tostoparlaklarmış. Havanın sıcak olduğu bir gün, Saynday, karıncadan büyük olmamak şartıyla kendini küçültmüş ve konuşmak için frenk incirinin gölgesinde oturmuşlar.
“Durmadan düşünüyorum.” demiş Saynday.
“Neyi?” diye sormuş kırmızı karınca. Kendisi bir şey söylemeden önce, herkes gibi, Saynday’ in aklında ne olduğunu kesin olarak anlamak istiyormuş bu karınca.
“Şey, benim dünyamdaki yaşlı insanlar ve hayvanlardan bazılarının ölmeye başladıklarını düşünüyorum.” demiş Saynday. “Kötü bu. Hem de çok kötü. Kimsenin ölmemesi gerek. Öldükten dört gün sonra yaşama geri dönebilmeleri için bir yol bulabilmeye çalışmam gerektiğine inanıyorum.”
“Bunun iyi bir düşünce olduğuna emin misin?” diye sormuş karınca.
“Şey, öyle sanıyorum, insanları öyle teker teker yaşama geri döndürüp durursan, dünya çok dolacak. İnsanları ve hayvanları yaşama döndürmeye devam edersen, hiçkimsenin gidecek yeri kalmaz. İnsanlar öldüklerinde, ölü kalmaları gerekiyor bence.”
Saynday: “Yanlış düşünüyorsun sanırım.” şeklinde tartışmasını sürdürmüş.
“Sanırım ki ben haklıyım.” diye karınca da üstelemiş bu sefer. “Yaşlı insanlar yaşamlarını harcamıştır. Yorulmuşlardır. Yaşamaya devam etmek istediklerine bile inanmıyorum.”
“Ama ya gençler?” diyerek sormuş Saynday. “Bir genç bir av kazasında ya da bir savaşta, saldırıda öldürülürse veya genç bir kadın çocuğunu doğururken ölürse, bunların yeniden geri gelip, yaşamlarını elde etme hakları yok mu? Yaşama henüz başlamışlar çünkü…”
Karınca inat ederek çenesini dikmiş: “Saynday.” demiş. “Sen her zaman kendi yöntemini yeğ tutarsın. Şimdi, bu seferliğine sanırım ki yanılıyorsun. İnsanlar öldüklerinde bırak da ölü kalsınlar. Onları geri getirmek için çaba sarfetme.”
“Eğer istediğin böyle ise, öyle olsun.” diye yanıtlamış Saynday. “Eğer günün birinde bu kararından dolayı üzüntü duyarsan, bunun senin kararın olduğunu unutma. Bir karar verdiğinde, o kararın arkasında durman gerekir. Bundan sonra, bütün diğer insanlar gibi sen de yas tutmak zorunda kalacaksın.”
“İstediğim yol bu!” diyerek üstelemeye devam etmiş kırmızı karınca. Saynday de frenk incirinin altından kalkarak karıncayı orada bırakmış. Hızlıcana uzaklaşmış.
Dört gün sonra, Saynday, aynı yoldan geri dönüyormuş. Ortalık aniden hafif hıçkırık seslerine ve inlemelere bürünmüş. Saynday kendisini yeniden küçültmüş ve aynı frenk incirinin altında, karıncanın yanında otururken bulmuş.
“Ne oldu Tanrı aşkına?” diye sormuş Saynday.
“O öldü artık.” diye hıçkırıklara boğulmuş karınca. “Bir yaban sığırı bastı üstüne ve o, öldü artık. Ah, benim zavallı oğlum!”
“Seni uyarmıştım!” diyerek azarlamış onu Saynday. “Benim yöntemimi uygulamam için izin verseydin bana, onu dört gün içinde yaşama geri döndürebilirdim; ama hayır! Siz kadınlar hep aynısınız. En iyisini her zaman siz bilirsiniz ve kendi yöntemlerinizi uygulamaya bağlı sayarsınız kendinizi. Eğer sen bu kadar inatçı olmasaydın, oğlun ölmek zorunda kalmayacaktı.”
“Ah, benim zavallı oğlum!” diyerek karınca yine çığırmış. Sonra kemerinde bulunan kasap bıçağını kınından çekmiş. Saynday onu durdurmak için kımıldamadan önce, karınca kendini, tam başının alt tarafından olmak üzere, iki parçaya ayırmaya başlamış.
“Bak şimdi buraya!” diye azarlamış tekrar karıncayı Saynday. “Buralarda bir gün içinde yeteri kadar ölen oldu. Kendini parçalara ayırmak oğlunu geri getirmeyecek; bu diğer kimselerin daha fazla üzülmelerine neden olacak.”
“Şimdi ne diyorsam dinle: bundan sonra, Kiowalı kadınar yas tuttuklarında, kendi vücutlarını -kollarını, bacaklarını, saçlarını- hatta bir parmak boğumunu bile kesecekler, çünkü dünyaya ölümü sonsuza kadar bir kadın getirdi; ama hiçbir kadın, üzüntüsünden dolayı, hiçbir zaman kendini öldürmeyecek.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder