Budalanın bilgeliği (Sioux Efsaneleri)

Budalanın bilgeliği

Bir zamanlar tek kızları olan bir adamla karısı varmış. Anneyle kızı birbirine çok bağlıymış ve kız öldüğü zaman anne umutsuzluğa kapılmış. Saçlarını kesmiş, yanaklarında derin yaralar açmış ve kızının başını kendi elbisesiyle örtüp cesedin yanında oturup ağlamaya başlamış. Cenaze töreni için kimsenin cesede dokunmasına izin vermiyormuş. Elinde bir bıçak varmış ve biri cesedin yanına gelmeye kalktığında feryadı basıyormuş:

“Yaşamaktan bıktım. Yaşamak istemiyorum. Bu bıçakla kendimi öldürüp ruhlar ülkesinde kızımla buluşacağım.”

Kocası ve akrabaları bıçağı elinden almaya çalışmışlar ama boşuna. Zorlanınca kendini öldürmesinden korkmuşlar. Ne yapabileceklerini konuşmak için toplanmışlar:

“Bıçağı elinden nasıl alabiliriz” demişler.

Sonunda biraz budala olan, ama yine de doğal kurnazlığıyla iyi işler yapan bir çocuğu çağırmışlar. Çocuk yetimmiş ve çok yoksulmuş. Ayakkabılarının tabanı yokmuş ve “wei-zi”den (tütsülenmiş kaba bufalo derisi) yapılmış bir giysisi varmış.

“Yas tutan annenin çadırına git” demişler budalaya, “ve onu güldürüp kederini unutturmanın bir yolunu bul. Sonra da elindeki bıçağı almaya çalış.”

Çocuk çadıra gitmiş ve sanki sadaka verilmesini beklermiş gibi çadırın önüne oturmuş. Ceset çadırın baş köşesinde, ölü kızın yaşama veda ettiği yerde yatıyormuş. Üstünde güzel bir giysi varmış ve iplerle sarılıymış. Arkadaşları çevresini anısına getirdikleri güzel şeylerle kuşatmışlar imiş.

Annesi başı örtülü olarak yerde oturduğundan önce sessizce oturan çocuğu görmemiş. Ama sabrı tükenmeye başlayan çocuk önce hafiften, sonra daha yüksek sesle parmaklarıyla yere vurmaya başlamış. Ardından komik bir şarkız tutturmuş. Giderek sesini yükseltmiş ve sonunda kendi şarkısına dayanamayıp ayağa fırlamış, dans etmeye başlamış, bir yandan komik şarkısını söylerken bir yandan da vücudunu eğip büküp, garip hareketler yapıyormuş.

Cesede yaklaşırken ellerini kutsarmış gibi başının üstünde dalgalandırıyormuş. Anne başını örtünün altından çıkarmış ve acayip hareketlerle cesedi kutsamaya çalışırken bir yandan da komik şarkısını söyleyen budalayı görünce kahkahayı basmış. Sonra kalkmış ve bıçağı budalaya vermiş.

“Bu bıçağı al” demiş. “Bana kederimi unutmayı öğrettin. Bundan sonra bir ölü için yas tutarken bile neşemi koruyacağım. Umutsuzluğa kapılmanın anlamı yok. Artık ölmek istemiyorum. Kocam için yaşayacağım.

Budala çadırdan ayrılmış ve bıçağı merakla bekleyen kocaya ve akrabalara götürmüş.

“Bunu nasıl yaptın? Bıçağı zorla mı aldın, yoksa çaldın mı” diye sormuşlar.

“Kendisi verdi. Bıçak elinde, ağzı bana dönükken zorla almayı ya da çalmayı nasıl becerebilirdim? Onun için şarkı söyleyip dans ettim, o da gülmeye başladı. Sonra da bıçağı bana verdi” diye cevap vermiş.

Köyün yaşlıları yetimin öyküsünü duyduklarında sessiz kalmışlar. Bir delikanlının yas tutulan bir çadırda dans etmesi acayip bir şeymiş. Bir annenin çadırında, ölmüş kızının cesedi önünde gülmesi de acayipmiş. Sonunda yaşlılar toplanmışlar.

Uzun bir süre bir şey konuşmadan oturmuşlar, çünkü aceleyle karar vermek istemiyorlarmış. Çubuk doldurulmuş ve birkaç kez elden ele dolaşmış. Sonunda yaşlı bir adam konuşmuş:

“Zor bir durum karşısındayız. Bir anne cesedi önünde gülmüş, pek çok kişi bunun aptalca olduğunu düşünüyor, ama bence kadın bilgece davranmış. Delikanlı cahil ve tecrübesiz, ondan iyi aile terbiyesi almış biri gibi davranmasını bekleyemeyiz. Üstelik en iyi olduğunu düşündüğü şeyi yapmış. Anneye kederini unutturmak için dans etmiş ve üstünde ellerini dalgalandırarak cesedi kutsamaya çalışmış.”

“Anne gülmekle en doğru şeyi yapmış, çünkü biri bizim için iyi bir şey yapmaya çalıştığı zaman, bu rahatsızlığa neden olsa bile, daima işe değil niyete bakmalıyız. Üstelik budalanın dansı kadının hayatını kurtarmış, çünkü bıçağı ona vermiş. Böyle yapmakla da iyi etmiş, çünkü ölenle ölmektense yaşayanla yaşamak her zaman daha iyidir.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder