Saynday Ve Suçiçeği Hastalığı ( Kiowa Mitolojisi )

Saynday Ve Suçiçeği Hastalığı

Derler ki;

“Saynday dünyaya doğru geliyormuş ve gelirken yolda, dünyasının tümden değiştiğini görmüş. Yaban sığırı sürülerinin otladığı yerlerde, ak yüzlü sığırların bulunduğunu görmüş. Kıyıları boyunca tertemiz berrak sularla akan Washita Nehri, şimdi kızıl çamurun etkisiyle ağırlaşmış durumdaymış.

Yüksek ovalar boyunca ya da çalılıklar arasında sekerek dolaşan ne geyikler, ne de antiloplar varmış artık.

Hiçbir tipi, mavi gökyüzüne doğru gururla yükselmiyormuş; yerleşmeci göçmenlerin ektikleri çimler tepe yamaçlarını ve dere kenarlarını çentiklemiş durumdaymış.

Zamanım geldi, diye düşünmüş Saynday kendi kendine. İçinde yaşadığım dünya ölmüş artık.

Kısa bir süre sonra, beyaz adamların duvar sürülerinin etrafında olduğu gibi, Kiowa halkının da etrafı parmaklıklarla çevrilecek ve bu insanlar parmaklıkları yarıp kaçamayacaklar; çünkü dikenli teller onların etlerini yırtıp parçalayacak.

Onlarla birlikte kalmakla halkıma bir yardımım dokunmuyor. Vaktim geldi ve ben de bu değişmiş dünyadan gidip uzaklaşmak zorundayım.

Saynday, çayırlıkların çok ötesinde yavaş hareket ederek Doğu yönünden kendisine doğru yaklaşan kara bir nokta görmüş.

Garip bir şey bu, diye düşnmüş Saynday kendi kendine. Doğu tarafına doğru yürümeye başlamış. O yürüdükçe, nokta gitgide büyümüş ve kısa bir süre sonra Saynday onun atının üstünde bir adam olduğunu fark etmiş.

At siyah renkli; ama ovalardaki toprağı yarıp açarken sabahların karıştırıp kaldırdığı kızıl tozlar onu pudralamış gibi imiş. Kızıl tozlar, misyoner gibi siyah bir pantalon ve ceket ile upuzun, dimdik bir şapka giymiş olana damın elbisesini de yer yer beneklemiş durumdaymış.

Kızıl tozlar, adamın yüz hatlarını örtüyormuş; ama Saynday, tozların altında adamın yüzünün çirkin yara izleriyle çentik çentik yarılmış olduğunu görebiliyormuş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder