Münzevi ya da Mısırların Armağanı

Münzevi ya da Mısırların Armağanı

Büyük bir ormanda, insanların köylerinden uzakta bir münzevi yaşarmış. Çadırı bufalo, giysileri geyik derisindenmiş. Bu yaşlı münzevi günlerini insanlardan uzakta geçirmekten çok memnunmuş.

Gün boyunca ormanda dolanır, ilaç yapmakta kullandığı değişik otları, az bulunan kökleri toplarmış. Arada bir çadırına birkaç savaşçı gelir, kabileleri için ilaç istermiş, yaşlı münzevinin ilaçları başka herkesinkinden üstünmüş.

Bir gün ağaçlar arasında dolanmayla geçen uzun saatlerin ardından geç vakit çadırına dönmüş, çok yorgunmuş, yatağına uzanmış, tam uykuya dalacağı sırada ayağına sürtünen bir şey hissetmiş. Birden uyanmış ve karşısında kolunu ona doğru uzatmış, elinde çakmaktaşından bir mızrak tutan karanlık bir gölge görmüş.

Münzevi, “Bir hayalet olmalı, çünkü etrafta benden başka insan yok” diye düşünmüş. O zaman bir ses, “Münzevi, seni evime davet etmeye geldim.”

“Tamam, geleceğim” demiş yaşlı Münzevi. Bunu söylemesiyle kalkmış üstünü giyinmiş ve adamı izlemiş.

“Her kimsen ya da her neysen, beni bekle, evinin yolunu bilmiyorum” demiş yaşlı Münzevi. Ne bir cevap almış ne de bir ses duymuş. Tekrar çadırına girmiş ve hemen uyumuş. Ertesi gece aynı şey tekrar olmuş, münzevi kara gölgeyi tekrar dışarı kadar izlemiş ama önceki gibi gölge yine kaybolmuş.

Birini kendisiyle alay ettiğini düşünen münzevi çok kızmış ve gece rahat uykusunu bölen bu kişinin kim olduğunu bulmaya karar vermiş.

Ertesi akşam çadıra bir ok geçecek kadar bir delik açmış ve kapıda nöbet tutmaya başlamış. Çok geçmeden kara gölge gelmiş ve kapının dışında durup, “Dede, seni götür...” derken cümlesini tamamlayamamış, çünkü yaşlı adam okunu atmış ve okun sanki bir çuval dolusu çakıl taşına çarpmış gibi bir ses çıkardığını duymuş. O gece okun neyi vurduğuna bakmak için dışarı çıkmamış ama sabah erkenden dışarı fırlayıp okun çarptığı şeyin durduğunu düşündüğü yere koşmuş. Yerde küçük bir mısır kümesi varmış ve bu kümeden mısırlardan oluşan bir yol çıkıyormuş. Bu yolu ağaçlara kadar izlemiş. Yol küçük bir tepecikte sonlanıyormuş. Yolun sonunda çimenlerin yolunduğu bir alan varmış.

“Mısır yolu bu alanın kenarında bitiyor” demiş yaşlı adam, “Beni davet edenin evi burası olmalı.” Bıçağını çıkarmış, bilemiş ve alanın ortasında bir çukur açmaya başlamış. Kol boyu kadar kazdığında bir çuval dolusu kuru et bulmuş. Sonra bir çuval şalgam ve en sonunda bir köşeciğindeki bir avuç mısır tanesi dışında boş olan üçüncü bir çuval daha, bu son çuvalın öbür tarafında bir ok deliği varmış. Çuvaldaki mısır bu delikten yaşlı adamı bu gizli köşeye getiren yol boyunca yere akmış.

Münzevi böylece kabilelerin tedariklerini ve fazla yüklerini nasıl saklayacaklarını öğrenmiş. Nasıl çukur kazacaklarını, fazlalıklarını içine koyup toprakla nasıl örteceklerini herkese göstermiş. Kızılderililer yiyeceklerini yaz boyunca bu yöntemle saklar ve kış gelince gizli yerlerine gidip her şeyi koydukları günkü kadar taze bulur.

Yaşlı münzeviye o zamana kadar Kızılderililer tarafından hiç bilinmeyen mısırı keşfettiği için de ayrıca teşekkür borçluyuz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder